“Yüksek Ziraat Mühendisi Kezban Şahin Taysun’un Potkal kitap yayını “Kafesteki Kalp” adlı romanı kadınlarımızın karşılaştığı sorunların çözümüne edebi bir katkı niteliğinde. Anılar, olayların düşündüren değerlendirmesiyle ilgi çeken anlamlı vurgulamalarla başarılı bir çıkış.” Yekta Güngör ÖZDEN

13 Haziran 2012 Çarşamba

"AĞIR" KONULU (01-15/06/2012) FOTOĞRAF SERGİSİNİN ANLATTIKLARI

Artlens Fotoğraf Sergisi, Erhan Makas'ın  fotoğrafı
 "AĞIR" KONULU (01-15/06/2012) FOTOĞRAF SERGİSİNİN ANLATTIKLARI

"AĞIR" KONULU ARTLENS FOTOĞRAF& GÖRSEL KÜLTÜR ATÖLYESİ SERGİSİ (01-15 HAZİRAN 2012), İZMİR

Ağır… Çok ağır geldi bu sergi bana… Gözümü ve yüreğimi fazlasıyla doldurdu. Karelerin hepsi çok anlamlıydı ve çok şey anlatıyordu. Bir balerinin parmak uçlarına düşen yükünü hangimiz merak etmişizdir? Bu estetik duruşun bir sanatçı için bedelini ve seyirci için ne ifade ettiğini.
Yaşamımızda kullandığımız kelimelerin yükü bazen çok ağırdır. Bir söz kimi zaman yüreğinizi delip geçer, kimi zaman da hayatınızı tümüyle değiştirebilir.
 Yağ damlası ağırdır. Lokma tatlısında oluşturduğu lezzetin ağırlığı kadar, bıraktığı leke de ağır gelebilir döküldüğü yere.
 Tüy tek başına çok hafiftir. Ancak kaleme dönüştüğünde anlattıkları ağırdır. Hele kalemin gücünden çare beklediğinizde… Duygularınızın yükünden kurtarabilir sizi.
Aslında varlığımız, sadece bugünkü görüntümüz değil, doğduğumuz andan bugüne kadar zamana yayılan pek çok fotoğraf karesi değil midir? Eski resimler ister siyah-beyaz isterse renkli olsun, çok konuşmaz mı dağarcığımızda? Anımsandığında, yeniden renk almazlar mı? Çoğu zaman da ağır gelir belleğinize.
 Balonu hafif sanarak yanılabiliriz. O, bir çocuğun gökyüzüne bıraktığı umut topu olabilir. Yaşam bazen bir çocuğun yüreğine de binebilir. Küçük bedeni bu yükü kaldırmakta zorlanır. Yaşam adaletsizdir. Siz bunu bir çocuğun gözlerinden kolayca okuyabilirsiniz. Çünkü o gözlerde olmak istediği başka bir çocuk vardır.
Sarıdan kırmızıya tüm renklerin ağırlığı vardır, gözlere bindirdiği. Mor da ağır bir renktir. O karışım bir renktir. İçinde sakladığı renklerin ağırlığından olsa gerek; hem gözleri kamaştırır, hem de yorar.
Kahve içildikten sonra dibinde telvesi kalır. Geleceğinizden kesit ararsınız, telvenin desenlerinde. Anlattıklarından umutlar satın almak istersiniz… Bu; “Fala inanma ama falsız da kalma” tümcesinde olduğu gibi kısa süreli de olsa yaşamın ağırlığından kurtarır sizi.
“Seni Sevmiyorum” sözü çok ağır insana. Belki de bu, onun son söz konumunda olmasından kaynaklanır. Bu tümceyi söyleyinceye kadar yaşamınızdaki bazı insanlara “sevmek ve sevilmek” adına, ne çok şans tanımışsınızdır. Ancak onlar bunu hiçbir zaman takdir etmedikleri gibi, sizi zamanın çöplüğüne atılmış duygusuna kaptırmışlardır. Üstelik yarattıkları şiddetle sınırlarınızı zorlamış, ruhunuza ya da bedeninize kalıcı zarar vermişlerdir. Bu durum sizi kendinize olan saygınızı korumak adına, onlara mesafe koymaya zorlamıştır. Yaşamınızda onların varlığını hep sorgulamışsınızdır. Belki de tümüyle yaşamınızdan çıkarmışınızdır. Fakat“sevmiyorum” sözcüğünün ağırlığı yüreğinizde bir iz olarak kalmıştır.
Kadın doğmak, neden hala yazgıya teslim olmak ve pek çok olumsuzlukla mücadele etmek anlamına gelmektedir. Kucağındaki ve karnındaki bebeyle birlikte, yaşamın olumsuzluklarını da yüklenen kadının gözlerindeki çığlığı niçin kimse duymaz? Hamile bir kadının gözlerinde çocuğunun geleceğine dair kaygının yükünü de. Belki bunlardan birisi; çocuğunun kız doğması ve bir gün çocuk gelin olup yaşamın vicdansızlığına kurban edilmesi endişesidir.
 Bir kadına zor gelir elbet;  hayallerini yüklediği kayığı bağlandığı yerden çekip suya götürmek ve yüzdürmek. Çünkü bu kayıkta sadece onun hayalleri yoktur, aynı zamanda onu yok sayan ağır tabular  vardır. Bu durum onu huzurun parçası olmaktan alıkoyar. Sonuçta dünyanın pek çok yerinde bir kadının hayallerini gerçekleştirmesi zordur ve mücadele gerektirir.
Yaşam zıtlıklardan oluşur. Bir karede bir çöpçünün küreğinde yaşam yükünü ve kaykay oynayan çocuğun kaygısız ifadesini aynı anda bulabilirsiniz.
Bir kaplumbağanın üzerine binen altın paralar ve kaplumbağanın altın rengi çizgileri ve onun yüklerinden kurtulmak istercesine zıt yönde gitme isteği, elbette ki çok anlamlı bir mesaj veriyor size. Kaplumbağa gibi, siz de yaşamınızı sürdürebilmek adına pek çok sorumluluğu taşırken, yaşamınızdaki güzellikleri ve farkındalıkları eyleme geçirmenin güçlükleriyle yüz yüze değil misiniz?
Gitmek her zaman kolay olmaz. Bir bavulla sadece içine konulan eşyalar değil, ayrılık ve hüzün de taşınır. Her gidişin dönüşü olmayabilir. Kimi zaman kendinizi; kafanız iki elinizin arasında veya duvara yaslanmış, pek çok düşüncenin altında ezilmiş şekilde bulabilirsiniz. Çözüm arayışı ağır gelir size.  
Boş ve karanlık bir odaya girdiğinizde pencereden sızan ışık ve duvarların gölgesi boşluğun yükünü düşürür yüreğinize… Bıçak iyi bir araçtır belki de, böldükleriyle yükü hafifletir. Yaşam satranç oyunu gibidir. Şah olayım derken bir hamlede mat ediliverirsiniz. Bu yüzden alınan karar ve adımlar büyük yük bindirir omuzlarınıza.  
Antoine de Saint-Exupéry’in “Küçük Prens”adlı eserinin, 20. ve 21. bölümde geçen öykünün konuştuğu fotoğraf da değer verdiklerimize karşı sorumluluk duygusunun yükünü taşıyabilmek vurgusu bakımından oldukça anlamlıydı: Bu karede öyküdeki bazı konuşmalar yeniden canlandı belleğimizde: “İşte burada, küçük bir bahçenin içinde, aynı çiçekten tam beş bin tane vardı!”,“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir,” dedi, Küçük Prens. İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun.  Gülüne karşı sorumlusun. “Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı, Küçük Prens, öğrendiğinden emin olmak için.”
Bir ağacın yaşam mücadelesi gösterirken, direncini yitirdiği, dallarının ağırlığına yenildiği anın görüntüsü... Ne çok şey anlatıyor: Kendinizi yaşamın yükü altında ne kadar güçlü sanırsanız sanın, bir gün sizi hiç planlamadığınız herhangi bir şey, en hassas noktanızdan vurup devirebilir.
Bu sergide ağır olan çok fazla şey vardı hiç kuşkusuz: Hüzünlü bir gözde kadın olmanın yükü, çocuk gelinde gelinliğin yükü, gazete örtülü cesedin kaldırıma ve yüreklere düşürdüğü yük, katlanılıp konulmuş eşyaların çağrıştırdığı duygu yükü,  bir dilencinin vicdanlara bindirdiği yük ve onurun ayakaltındaki konumu, zamanın hızı içinde kaçırdığımız güzellikler; su zerreciklerinin uzama düşen yükü, paranın ağırlığı, maddenin ağırlığı, bir mezar taşının gözlere bindirdiği gözyaşı ve yüreklere bıraktığı acı yükü, bir filin duruşunda çağrışan büyük ve ağır olmanın yeryüzüne eklediği yük, piyanoda parmak uçlarının yüküyle ortaya çıkan güzellik, morarmış yüzüne bakan bir kadının aynaya yansıyan keder yükü, kadının omuzlarındaki bitmeyen yükler, kara çarşafın ruha ve bedene eklediği yük, matematik probleminin bir çocuğa ağırlığı, bir salyangoz için kabuğunun yükü, bir çocuğa elindeki boş bidonun (boyu büyüklüğünde) yükü, sulu baloncukları oluşturan nefes yükü, bir ihtiyarın yüzündeki deneyim yükü, bulutların gökyüzüne yükü, bir bacanın atmosfere verdiği kirlilik yükü, bir maden işçisinin yüzündeki kara yük, yağmur damlasının yükü, zincirlerin ruha bindirdiği yük gibi…
Ya deniz kıyısındaki yalnız ağacın dramına ne demeli! Onu taşıyacak toprağı akıp gitmiş. Yaşamak için kökleriyle kayalara tutunmaya çalışıyor.
Çağımızda en çok gereksinim duyduğumuz, değeri az bilinen şey hiç kuşkusuz ki; sevgi. O zamanın boşluğunda asılı bırakılan bir aksesuar olmamalı. Onu doğru zamanda doğru yüreğe yerleştirirseniz, yaşamınıza yük getirmez, aksine sizi güçlü ve mutlu kılar.
 Artlens Atölyesi’ni başta bu güzelliğin mimarı olan fotoğraf sanatçısı Sn. Nilay İşlek olmak üzere, özverili emektarı Sn. Zeynep Uyar’ı, içten destekçisi Sn. Aynur Şahin’i ve yüreklerini karelerine aktarmada hünerli fotoğraf sanatçıları;  Aliye Erkurtulgu, Aysu Gökçalı, Banu Öztekin, Berna Tüfek, Can Büyükkalkan,  Çağsun İzmir, Duygu Aytunç, Ecem Ceylan, Eli Simsolo, Erhan Makas, Mehmet Tiyenç, Melis Ulusseverler, Merve Gürkan, Neslihan Bekat, Onur Fedakar, Oya Kudret, Sema Yılmaz, Tuba Deriş, Tuba Taşer, Yağmur Tüfekçi, Yasemin Özdemir, Yöntem Kılkış’ı yürekten kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum. Nice karelere…

Kezban ŞAHİN TAYSUN
Araştırmacı Mühendis-Yazar

Ağır Konulu Artlens Fotoğraf Sergisinden bir kesit

Artlens Fotoğraf Sergisi Aliye Erkurtulgu'nun fotoğrafı




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder