KAFESTEKİ KALP Berfin Bahar Dergisinde (Temmuz 2015). Değerli kalem Sn. Selçuk OĞUZ'un kaleminden Kezban Şahin Taysun'un KAFESTEKİ KALP romanı üzerine güzel bir yazı.
Değerli Kalem Selçuk
Oğuz'un harika yazısı:
Kadın-Aşk ve Özgürlük
ya da
Kafesteki Kalp
Yazar Kafesteki Kalp (*) demiş kitabın adına ama biz bunu kadın-aşk ve
özgürlük sorunu olarak okuyabiliriz. Gerçekte bir sorgulama olarak da
okuyabiliriz; elbette roman olduğunu unutmadan, okuduğumuz kitabın. Yine
romanda yaşamöyküsü sorgulaması yapmaktan kendimizi alamayacağımız ama
özellikle bu tür romanlarda yaşamöyküsü vurgusu daha bir ağırlıkta kendini
göstermekte olduğunu göz önünde tutarak...
Gerçekte bir yaşamöyküsü mü,
yoksa başarılı bir yaşamöyküsü anlatısı mı verilmiş? Yazarın yanıtlamasının
ötesinde bir şey söylemek oldukça zor; çok mu önemli yaşamöyküsü olması sorusu
dışında, yalnızca okur merakı olduğunu belirtelim...
Konu kadınsa, bir yanıyla özgürlük
sorunu olmaktan kurtulamıyor. Aşkla örülen her kadın sorunu ister istemez
"kafes" içine konulması günümüz toplumlarında, özellikle bizim gibi
geleneksel-baskıcı toplumlarda kaçınılmaz oluyor ve benzer her okuduğumuz kitap
bu yönden içimizi yaralamaya devam ediyordu ama bir yandan da kafesin kapısının
artık açılmaya başladığını söyleme mutluluğunu duyuruyordu.
Kezban Şahin Taysun,
geleneksellik ve çağdaşlık karşılaştırması yaparken, geleneklere bağlı ancak
karşıt bir görünüm sunan erkek egemen anlayışın ikiyüzlü yaklaşımını sergilemekte
Kafesteki Kalp kitabında.
Gelenekselliğin köreltici etkisinin altında, kadın-erkek ilişkisini değişik bir
anlatımla ve klasik roman tekniğinin dışında kurguladığı görülüyor. Romanın
başkahramanı Gülşen'in hayatından anlatıyor yazar, yaşama dair söylemek
istediklerini. Geriye dönüşlü, ancak hep ilerleyen bir anlatım tekniği
kullanılmış. Gülşen'in çocukluğundan eğitim yaşamına ama hep bir evlilik adımı
içinde kare kare gelişen olayların perdesi geçirilmektedir görüntülerin örüntüsünden...
İnsan yaşamının en özge yanı aşk
ve öznellik dünyasının sınırsız denizi, denilse yeri var. Geniş anlamda alırsak
aşkı, Yunus Emre’ce bir tanıma ulaşırız. Gerçekten Yunus Emre’de sınırsızlık
boyutundadır aşk, mistisizmle aşkın bir seviye çıkarılır. Ancak özel bir varlığa
indirgendiğinde insan yaşamının vazgeçemezi olan aşka dönüşür. Bu noktada
Kezban Şahin Taysun’un Kafesteki Kalp
kitabında sorguladığı, yargıladığı, irdelediği aşka ulaşırız işte.
Taysun kitabın özekliğine
-merkezine- insan öznelliğinin ana dayanaklarından aşkı oturtuyor. Aşk
-sevi- salt evlilikle mi somutlaşır?
Yazarın seçimi bu yöndedir; ancak burada kurumsal bir irdeleme de yapılır.
Evlilik kurumu nasıl olmalı? Bilinen ve yaygın olan birkaç tür, günümüze
özgülenmiş; görücü evliliği, mantık evliliği, aşk evliliği... Yazar belli başlı
evlilik anlayışlarını irdelemekle birlikte sorguladığı, Kafesteki Kalp kitabının odağına koyduğu aşk evliliğidir. Çünkü o
aynı zamanda bir özgürlük sorunudur.
Burada Kafesteki Kalp kitabının bir kurgu ustalığı olduğunu da belirtelim.
Zaman yaşanan bir ‘anla’ sınırlıdır. Yazar ‘an’ın insan yaşamındaki yerinin
önemi üzerinde durur. Gerçekten kitabın tüm zamanı bu ‘an’ içinde geçmektedir.
Her şey ‘tek bir an’da olup bitmektedir demek ister gibi. Nedir bu an? Bir
fotoğraf karesinden oluşmuş gibidir her şey ve kitabın konusu da böyle
başlamaktadır; aynı zamanda fotoğrafı çekilen ‘bir an’ olur. Şöyle diyecektir
bu anı anlatırken yazar; “Düşe kalka öğrenilen yaşam küçük ipuçları ile nasıl
anlatılırdı ki bir başkasına? Bir yüz ve bir fotoğraf bu kadar özetleyebilir
miydi durumu?” (S: 11)
Nedir o fotoğraf? Yazarın burada
kullandığı bir anlatım tekniğidir ve sürekli dondurulmuş ya da kafes içindeki
kalptır bu; evliliğe giden yol ve orada durur ama yazar olayların gelişimi
boyunca sürekli irdeleme içinde olacaktır. Öyle ki yer yer felsefi uslamlamalar
bile yapar ki deneme tadında anlatımla bütünleştirilmiş, okunması doyumlu
satırlar bunlar. Ancak anlatımı örgüleyen kadının konumudur ya da kadının kafes
içindeki durumu mu demeli?
Kitabın konusunun kısa anlatılımı
daha iyi anlaşılmasını sağlayacak. YOL bölümüyle başlar ve kitabın ana örgüsü
bu an içinde geçmektedir. Yol, yolculuğun başlangıcı; çıkılan yolculuksa nikah
salonudur. Kitap boyunca anlatılanlarsa iki nikah arasında geçer. An; iki nokta
arasındaki en kısa zaman bir anlamda kullanılmış üstelik! Kurgu ustalığından
söz etme nedenlerimizden biri...
Kafesteki Kalp, kadın öznelliğinin bulunduğu konum değildir yalnızca;
yazarın anlatımına eşlik eden duygu ve kadının toplum içindeki yeridir aynı
zamanda. İşte o da kafesteki kalp metaforuna dönüşmüş oluyor! Bir yanda kendi
cinsel kimliği ve kişiliği, öte yanda eşitlik arayışı ve toplumda kadına
biçilen konum; kadın-erkek eşitliği bağlamında erkek egemenlik anlayışının
günümüzde daha çok çağdaşlık görünümü altında ortaya çıkan yapısıdır. Burada
yazar ağırlıkla iki örnek üzerinde durur; birincisi, roman başkahramanı olan
Gülşen'in yaşamından anlatılan; kitabın ana konusudur aynı zamanda. Ancak
örneklemelerle karşılaştırmaya gitmesi, kitap boyunca sıklıkla karşılaştığımız
deneme anlatımın eşlik etmesine güzel bir örnek de sunmasından geliyordu. Belirleyici
ikinci örnekse; geleneklere bağlı yetiştirilmiş olan Gülzade yaşamından
verilmiştir.
Gülşen’in yaşamından anlatılanlar;
kadın kişiliğiyle özdeş, kadın yaşamını sorgulayan, irdeleyen ve buradan aşka
ulaşılması ki Kafesteki Kalp aşk,
özgürlük sorunuyla birlikte ele alınmış, böylece okur karşısına çıkarılmış bir
kitaptır.
Konu anlatımına döneceğim. Ancak
yazarın inceliğini göstermesi bakımından kitap adı üzerinde kısaca durmak
istiyorum. Kitap adı üzerinde okumalarımız boyunca sıklıkla karşılaştığımız bir
‘oyun’ dikkatli okurun gözünden kaçmayacak “kalp” adındaki ikili anlamı
yakalayacaktır. Buradaki ikili anlam, Türk edebiyatının incelikli özelliklerinden
cinas sanatıyla ilgilidir. Cinas sanatını anımsatmak gerekirse, ancak yazarın
burada, anlamdan çok teknik yönden ve ironi olarak yararlanmış olduğunu da belirtelim.
Cinas: “1.
Çok anlamlı bir sözcüğü her seferinde başka bir anlamını öngörerek birbirine
yakın birkaç yerde kullanma: “Yar sana / Çağlar sular yar sana / Gam çekme
deli gönül / Bulunmaz mı yâr sana” cinaslı manisinde “yar sana” söz öbeğinde
cinas vardır. 2. Çok
anlamı olan bir sözcüğün iyi anlamını kullanır görünerek kötüsünü öngörme. (Dil
Derneği - Türkçe Sözlük) Buradaki tanımın da gösterdiği gibi, kalp iki anlamda;
yürek ve düzmece -sahte- anlamlarında kullanılmıştır. Yazarın bu sanatı, kitap
adı olarak kullanması, kitabın içeriğiyle de örtüşen uygunluğu, çalışmadaki
titizliğin aynı zamanda bir göstergesidir. Kitap adından devinimle; gerçek,
iyi, doğru olanla düzmece, kötü ve yanlış olanların sergilenmesi yapılmak
istenmiştir, denilebilir.
İkinci bölüm başlığı SELMA ve
FOTOĞRAF zaman içinde an’ı yakalayan ve an içinde olanları ortaya çıkaran yazar
simge, olay ve imleri fotoğraf üzerinden yansıtır. Ayna da yine fotoğrafla aynı
işlevi üstlenecek araçlardandır. Bunu yazar özellikle insanların yapmacık
-sahte- yüzleriyle, gerçek yüzlerini göstermek için yaptığı söylenebilir.
Örneğin kitaba öylesine girmiş gibi duran Öykü’nün yaşamından anlatılan acı
gerçeğin yansımasıdır ve yazar YAPMA ÇİÇEK olarak tanımlar bunu. Öykü, İzmirli
yoksul bir aile kızıdır; ancak Anakara’da eğitimi sırasında varsıl yaşama
özenir, kendisini varsıl bir ailenin kızı olarak tanıtır! Şunu da belirtelim,
yazar incitmeden, kırmadan gül koklar gibi yapar bunu. Derdinin bir şeyleri
yıkmak, yok etmek olmadığı; ancak acı gerçekleri de göstermeden geçmek istemez
okura. Öykü’nün yoksulluğundan utanmasına yalnızca üzülür. Roman kahramanı
Gülşen de yoksul bir aile kızıdır.
Kitabın iki ana karakteri vardır
Gülşen ve Kadri. İki okumuş aydın insanın ve çoğunluğu okumuş kahramanlardan
oluşan Kafesteki Kalp kitabı için bir
aydın sorgulaması denilebilir mi? Halktan kahramanlar da vardır; ancak
ağırlıkla eğitimli, okumuş kişilerin yaşamlarının irdelemesi yapılır.
Kitaba dönersek yeniden, başlarda
YOL-SELMA ve FOTOĞRAF kitabın kurgusunu içinde taşıyan özellikler gibidir.
Özellikle SELMA ve FOTOĞRAF yaşanacak olanların sezgisel özeti yapılmıştır
sanki. Fotoğraftan yansıyanlarsa; yer Eskişehir, zaman “Sayın bekar dinleyiciler,
iki bin yılına on dört yıl kala...” (S: 12)
ve kişiler “O on, kardeşi Ayşen üç yaşındaydı. Ablası Gülzade on iki
yaşındaydı. Çabucak büyüyüp Selma Abla gibi gelin olmak istiyordu.” (S: 16) Fotoğraf, kendisine çok özenilen Selma
Ablanın düğününde çekilmiştir. Üç kız kardeş yaşam onlara nasıl bir serüven
hazırlamakta acaba? Görüleceği gibi her şey bir fotoğraf karesinde somutlanır
ve bir an’dır o an.
“An” içinde doğrusal bir anlatım
bulunmaz; özellikle çocukluk ve öğrencilik anılarına dönüşlerle anlatılır
Gülşen’ın yaşamı. Kafesteki Kalp’in
bir anı-roman ya da yaşamöyküsü özelliğini duyuran da bu satılar oluyor daha
çok. Buradan devinimle şu soruyu sorarsak; roman kişiliğiyle birlikte Türkiye’de
ortalama bir genç kızın yaşadıkları bu değil midir?
Önce abla Gülzade evlenir.
Gülzade hemşirelik okulunu bitirmiştir ve bir devlet hastanesinde göreve
başlamıştır. Evlendiği kişi Burhan, evlilik öncesi tıpkı Gülşen’in evleneceği
Kadri gibi tam bir kadın hakları savunucusudur “Evet, ülkemizde kadınlar çok
eziliyor.” diyordu Burhan. Devam ediyordu konuşmasına: “Sorun erkeklerden
kaynaklanıyor! Erkek, kadına ev işlerinde destek olmak zorundadır. Aradan geçen
zamanda Gülzade önce işinden ayrılmak durumda kalır, sonra eve kapanır,
Burhan’ın isteklerini yerine getirmekle sınırlı bir yaşam üstlenir ve bir gün:
“Gülzade’yi başındaki türbanla gördüklerinde ilk olarak annesinin dudakları
uçuklayacaktı.” (S: 54)
Gülşen’in yaşamından anlatılanlara
yazar bireşim özelliği verir; sav-karşısav-bireşim. Yazarın, kişiler üzerinden
anlatımlarında yargılamada bulunmadığını ya da doğrudan bir yargılama içinde olmadığını
bir kez daha belirtelim. Sorguladığı dürüst, namuslu, insana yakışan bir
yaşamdır ama eleştiride bulunduklarına Gülşen de düşecek!
Kitabın ilginç kişileri var;
bunlardan biri Kayınvalde Süheyle Hanım şöyle der Gülşen’le ilgili olarak:
“Beceriksiz! Sesi güzel, fiziği fena sayılmaz; fakat elbisesi çok kötü!” (S: 40) Gülşen’in yaşamının kilit sözü
olacaktır bu konuşmalar. Kadri TRT’de çalışan aydın bir insandır: “...Onu
yaşamındaki diğer insanlara göre daha farklı diye seçmişti. Kendisine itiraf
etmeliydi artık; nişanlılık döneminde Kadri’de gördüğü bazı tuhaf davranışları
görmezden gelmişti. (...) Ancak ona tuhaf gelen şey, benzer kabalığın şimdi
kendisi için yapılmasıydı.” Bunu anladığı an Gülşen kendisine soracaktır: “Peki
bir hata yapıyorsa bu aşamada düzeltilmesi mümkün müydü? Ama olmalıydı; her
yanlışın bir doğrusu olmalıydı.” (S: 47) Burada
SÜHEYLA HANIM’LA TANIŞMA bölümünün kilit sözüne dönelim: “İlk tanışmalardaki
anahtar bilgiler yok sayıldığında, sonrasında bunun bedeli ödenir miydi?” (S: 40)
Buradan sonrasını kitabı
okuyacaklara bırakalım.
Kafesteki Kalp için geleneklerin ama özellikle çağını doldurmuş,
gelişen yaşam koşulları içinde artık anlamsızlaşmış bulunan geleneklerin
eleştirisinin yapıldığı söylenebilir. Bunların başında kız çocuklarına karşı
yapılan ayrım ve baskıcı tutum vardır. Bu yaklaşımın erkekleri de nasıl tutsak
aldığını iyi bir biçimde göstermiştir.
Sözece (aforizma) neredeyse her
bölümün açılış sözü yapılmış ve her biri üzerine deneme yazılacak güzellikte
sözlerdir. Birkaç örnek sözece kitaptan:
“ Gözler hiç susmazdı... Eğer
karşısında onu alt üst edebilecek bir benzerliğe hayretle bakıyorsa...” (S: 35)
“Davullar hep coşturmazdı, bazen
de yürek burkardı.” (S: 48)
Ya şu sözeceye ne demeli:
“Her canlı için ayrı bir
tanımlamaydı doğa. Yağmurun öpücükleri neler anlatmamıştı ki o gün ona?” (S: 72)
Kitabın açar sözlerinden bir
başkası: “Aynalar her zaman doğruyu söyler miydi?” (S:
90) MERİÇ ve CEMAL AMCA, Gülşen’in yaşamında özel yeri olan kitabın iki
olumlu kahramanıdır ama özellikle Cemal Amca, Gülşen’in yaşamında ulaşılan
olumluluğun öznesidir. Gülşen yaşadıklarını sorguladığında Cemal Amcanın
sözlerini anımsayacaktır. Uzun bir alıntı olmakla birlikte, deneme tanında, özellikle
iyi-kötü karşılaştırması, kitabın tat alınarak okunan bölümlerinden. Bu iyi
örneği yazarın izniyle okurla paylaşalım: “Hayat,
iyiliklerle kötülüklerin karışımından oluşur demiştim ya! Bir toprak yol ve bu
yolda gömülü pek çok tohum düşün. Hayattaki iyi şeyler bu tohumlara benzer;
toprağın altında saklıdır; yeşerip filizlenene kadar görünmezler. Bunlar
dostluklar ya da fırsatlar şeklinde olabilir. Hak ettiğinde yeşerip tek tek
yoluna çıkarlar. Fırsatları anlamak ve değerlendirmek başlı başına zor bir
iştir. Kimileri bunları yok sayar! Çünkü bunu değerlendirecek deneyimi ve
cesareti yoktur. Sonra da pişman olur.” (S: 117) Kötü örnektense kısa bir bölüm: “Kötülükler ise iyi şeylerin elbiselerini
giyerek yoluna çıkarlar. Onların kötü olduğunu ilk bakışta anlamak her zaman
mümkün olmayabilir! Onlar gerçeğine çok benzeyen yapma bitkiler gibidir...” (S: 117)
Kafesteki Kalp yazarın ilk romanı olmakla birlikte, ilk romanında
ulaştığı başarıdan nasıl güçlü bir yazar karşısında bulunduğumuzu
çıkarabiliriz. Yazarı kutlarken nice yapıtların gelmesini diliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder