“Yüksek Ziraat Mühendisi Kezban Şahin Taysun’un Potkal kitap yayını “Kafesteki Kalp” adlı romanı kadınlarımızın karşılaştığı sorunların çözümüne edebi bir katkı niteliğinde. Anılar, olayların düşündüren değerlendirmesiyle ilgi çeken anlamlı vurgulamalarla başarılı bir çıkış.” Yekta Güngör ÖZDEN

8 Ağustos 2015 Cumartesi

KAFESTEKİ KALP Berfin Bahar Dergisinde

KAFESTEKİ KALP Berfin Bahar Dergisinde (Temmuz 2015). Değerli kalem Sn. Selçuk OĞUZ'un kaleminden Kezban Şahin Taysun'un KAFESTEKİ KALP romanı üzerine güzel bir yazı.
                                  Değerli Kalem  Selçuk Oğuz'un  harika yazısı:

Kadın-Aşk ve Özgürlük
ya da
Kafesteki Kalp

Yazar Kafesteki Kalp (*) demiş kitabın adına ama biz bunu kadın-aşk ve özgürlük sorunu olarak okuyabiliriz. Gerçekte bir sorgulama olarak da okuyabiliriz; elbette roman olduğunu unutmadan, okuduğumuz kitabın. Yine romanda yaşamöyküsü sorgulaması yapmaktan kendimizi alamayacağımız ama özellikle bu tür romanlarda yaşamöyküsü vurgusu daha bir ağırlıkta kendini göstermekte olduğunu göz önünde tutarak...
Gerçekte bir yaşamöyküsü mü, yoksa başarılı bir yaşamöyküsü anlatısı mı verilmiş? Yazarın yanıtlamasının ötesinde bir şey söylemek oldukça zor; çok mu önemli yaşamöyküsü olması sorusu dışında, yalnızca okur merakı olduğunu belirtelim...
Konu kadınsa, bir yanıyla özgürlük sorunu olmaktan kurtulamıyor. Aşkla örülen her kadın sorunu ister istemez "kafes" içine konulması günümüz toplumlarında, özellikle bizim gibi geleneksel-baskıcı toplumlarda kaçınılmaz oluyor ve benzer her okuduğumuz kitap bu yönden içimizi yaralamaya devam ediyordu ama bir yandan da kafesin kapısının artık açılmaya başladığını söyleme mutluluğunu duyuruyordu.  
Kezban Şahin Taysun, geleneksellik ve çağdaşlık karşılaştırması yaparken, geleneklere bağlı ancak karşıt bir görünüm sunan erkek egemen anlayışın ikiyüzlü yaklaşımını sergilemekte Kafesteki Kalp kitabında. Gelenekselliğin köreltici etkisinin altında, kadın-erkek ilişkisini değişik bir anlatımla ve klasik roman tekniğinin dışında kurguladığı görülüyor. Romanın başkahramanı Gülşen'in hayatından anlatıyor yazar, yaşama dair söylemek istediklerini. Geriye dönüşlü, ancak hep ilerleyen bir anlatım tekniği kullanılmış. Gülşen'in çocukluğundan eğitim yaşamına ama hep bir evlilik adımı içinde kare kare gelişen olayların perdesi geçirilmektedir görüntülerin örüntüsünden...
İnsan yaşamının en özge yanı aşk ve öznellik dünyasının sınırsız denizi, denilse yeri var. Geniş anlamda alırsak aşkı, Yunus Emre’ce bir tanıma ulaşırız. Gerçekten Yunus Emre’de sınırsızlık boyutundadır aşk, mistisizmle aşkın bir seviye çıkarılır. Ancak özel bir varlığa indirgendiğinde insan yaşamının vazgeçemezi olan aşka dönüşür. Bu noktada Kezban Şahin Taysun’un Kafesteki Kalp kitabında sorguladığı, yargıladığı, irdelediği aşka ulaşırız işte.
Taysun kitabın özekliğine -merkezine- insan öznelliğinin ana dayanaklarından aşkı oturtuyor. Aşk -sevi-  salt evlilikle mi somutlaşır? Yazarın seçimi bu yöndedir; ancak burada kurumsal bir irdeleme de yapılır. Evlilik kurumu nasıl olmalı? Bilinen ve yaygın olan birkaç tür, günümüze özgülenmiş; görücü evliliği, mantık evliliği, aşk evliliği... Yazar belli başlı evlilik anlayışlarını irdelemekle birlikte sorguladığı, Kafesteki Kalp kitabının odağına koyduğu aşk evliliğidir. Çünkü o aynı zamanda bir özgürlük sorunudur.
Burada Kafesteki Kalp kitabının bir kurgu ustalığı olduğunu da belirtelim. Zaman yaşanan bir ‘anla’ sınırlıdır. Yazar ‘an’ın insan yaşamındaki yerinin önemi üzerinde durur. Gerçekten kitabın tüm zamanı bu ‘an’ içinde geçmektedir. Her şey ‘tek bir an’da olup bitmektedir demek ister gibi. Nedir bu an? Bir fotoğraf karesinden oluşmuş gibidir her şey ve kitabın konusu da böyle başlamaktadır; aynı zamanda fotoğrafı çekilen ‘bir an’ olur. Şöyle diyecektir bu anı anlatırken yazar; “Düşe kalka öğrenilen yaşam küçük ipuçları ile nasıl anlatılırdı ki bir başkasına? Bir yüz ve bir fotoğraf bu kadar özetleyebilir miydi durumu?” (S: 11)
Nedir o fotoğraf? Yazarın burada kullandığı bir anlatım tekniğidir ve sürekli dondurulmuş ya da kafes içindeki kalptır bu; evliliğe giden yol ve orada durur ama yazar olayların gelişimi boyunca sürekli irdeleme içinde olacaktır. Öyle ki yer yer felsefi uslamlamalar bile yapar ki deneme tadında anlatımla bütünleştirilmiş, okunması doyumlu satırlar bunlar. Ancak anlatımı örgüleyen kadının konumudur ya da kadının kafes içindeki durumu mu demeli?
Kitabın konusunun kısa anlatılımı daha iyi anlaşılmasını sağlayacak. YOL bölümüyle başlar ve kitabın ana örgüsü bu an içinde geçmektedir. Yol, yolculuğun başlangıcı; çıkılan yolculuksa nikah salonudur. Kitap boyunca anlatılanlarsa iki nikah arasında geçer. An; iki nokta arasındaki en kısa zaman bir anlamda kullanılmış üstelik! Kurgu ustalığından söz etme nedenlerimizden biri...
Kafesteki Kalp, kadın öznelliğinin bulunduğu konum değildir yalnızca; yazarın anlatımına eşlik eden duygu ve kadının toplum içindeki yeridir aynı zamanda. İşte o da kafesteki kalp metaforuna dönüşmüş oluyor! Bir yanda kendi cinsel kimliği ve kişiliği, öte yanda eşitlik arayışı ve toplumda kadına biçilen konum; kadın-erkek eşitliği bağlamında erkek egemenlik anlayışının günümüzde daha çok çağdaşlık görünümü altında ortaya çıkan yapısıdır. Burada yazar ağırlıkla iki örnek üzerinde durur; birincisi, roman başkahramanı olan Gülşen'in yaşamından anlatılan; kitabın ana konusudur aynı zamanda. Ancak örneklemelerle karşılaştırmaya gitmesi, kitap boyunca sıklıkla karşılaştığımız deneme anlatımın eşlik etmesine güzel bir örnek de sunmasından geliyordu. Belirleyici ikinci örnekse; geleneklere bağlı yetiştirilmiş olan Gülzade yaşamından verilmiştir.  
Gülşen’in yaşamından anlatılanlar; kadın kişiliğiyle özdeş, kadın yaşamını sorgulayan, irdeleyen ve buradan aşka ulaşılması ki Kafesteki Kalp aşk, özgürlük sorunuyla birlikte ele alınmış, böylece okur karşısına çıkarılmış bir kitaptır.
Konu anlatımına döneceğim. Ancak yazarın inceliğini göstermesi bakımından kitap adı üzerinde kısaca durmak istiyorum. Kitap adı üzerinde okumalarımız boyunca sıklıkla karşılaştığımız bir ‘oyun’ dikkatli okurun gözünden kaçmayacak “kalp” adındaki ikili anlamı yakalayacaktır. Buradaki ikili anlam, Türk edebiyatının incelikli özelliklerinden cinas sanatıyla ilgilidir. Cinas sanatını anımsatmak gerekirse, ancak yazarın burada, anlamdan çok teknik yönden ve ironi olarak yararlanmış olduğunu da belirtelim. Cinas: “1. Çok anlamlı bir sözcüğü her seferinde başka bir anlamını öngörerek birbirine yakın birkaç yerde kullanma: “Yar sana / Çağlar sular yar sana / Gam çekme deli gönül / Bulunmaz mı yâr sana” cinaslı manisinde “yar sana” söz öbeğinde cinas vardır. 2. Çok anlamı olan bir sözcüğün iyi anlamını kullanır görünerek kötüsünü öngörme. (Dil Derneği - Türkçe Sözlük) Buradaki tanımın da gösterdiği gibi, kalp iki anlamda; yürek ve düzmece -sahte- anlamlarında kullanılmıştır. Yazarın bu sanatı, kitap adı olarak kullanması, kitabın içeriğiyle de örtüşen uygunluğu, çalışmadaki titizliğin aynı zamanda bir göstergesidir. Kitap adından devinimle; gerçek, iyi, doğru olanla düzmece, kötü ve yanlış olanların sergilenmesi yapılmak istenmiştir, denilebilir.
İkinci bölüm başlığı SELMA ve FOTOĞRAF zaman içinde an’ı yakalayan ve an içinde olanları ortaya çıkaran yazar simge, olay ve imleri fotoğraf üzerinden yansıtır. Ayna da yine fotoğrafla aynı işlevi üstlenecek araçlardandır. Bunu yazar özellikle insanların yapmacık -sahte- yüzleriyle, gerçek yüzlerini göstermek için yaptığı söylenebilir. Örneğin kitaba öylesine girmiş gibi duran Öykü’nün yaşamından anlatılan acı gerçeğin yansımasıdır ve yazar YAPMA ÇİÇEK olarak tanımlar bunu. Öykü, İzmirli yoksul bir aile kızıdır; ancak Anakara’da eğitimi sırasında varsıl yaşama özenir, kendisini varsıl bir ailenin kızı olarak tanıtır! Şunu da belirtelim, yazar incitmeden, kırmadan gül koklar gibi yapar bunu. Derdinin bir şeyleri yıkmak, yok etmek olmadığı; ancak acı gerçekleri de göstermeden geçmek istemez okura. Öykü’nün yoksulluğundan utanmasına yalnızca üzülür. Roman kahramanı Gülşen de yoksul bir aile kızıdır.
Kitabın iki ana karakteri vardır Gülşen ve Kadri. İki okumuş aydın insanın ve çoğunluğu okumuş kahramanlardan oluşan Kafesteki Kalp kitabı için bir aydın sorgulaması denilebilir mi? Halktan kahramanlar da vardır; ancak ağırlıkla eğitimli, okumuş kişilerin yaşamlarının irdelemesi yapılır.
Kitaba dönersek yeniden, başlarda YOL-SELMA ve FOTOĞRAF kitabın kurgusunu içinde taşıyan özellikler gibidir. Özellikle SELMA ve FOTOĞRAF yaşanacak olanların sezgisel özeti yapılmıştır sanki. Fotoğraftan yansıyanlarsa; yer Eskişehir, zaman “Sayın bekar dinleyiciler, iki bin yılına on dört yıl kala...” (S: 12) ve kişiler “O on, kardeşi Ayşen üç yaşındaydı. Ablası Gülzade on iki yaşındaydı. Çabucak büyüyüp Selma Abla gibi gelin olmak istiyordu.” (S: 16) Fotoğraf, kendisine çok özenilen Selma Ablanın düğününde çekilmiştir. Üç kız kardeş yaşam onlara nasıl bir serüven hazırlamakta acaba? Görüleceği gibi her şey bir fotoğraf karesinde somutlanır ve bir an’dır o an.
“An” içinde doğrusal bir anlatım bulunmaz; özellikle çocukluk ve öğrencilik anılarına dönüşlerle anlatılır Gülşen’ın yaşamı. Kafesteki Kalp’in bir anı-roman ya da yaşamöyküsü özelliğini duyuran da bu satılar oluyor daha çok. Buradan devinimle şu soruyu sorarsak; roman kişiliğiyle birlikte Türkiye’de ortalama bir genç kızın yaşadıkları bu değil midir?
Önce abla Gülzade evlenir. Gülzade hemşirelik okulunu bitirmiştir ve bir devlet hastanesinde göreve başlamıştır. Evlendiği kişi Burhan, evlilik öncesi tıpkı Gülşen’in evleneceği Kadri gibi tam bir kadın hakları savunucusudur “Evet, ülkemizde kadınlar çok eziliyor.” diyordu Burhan. Devam ediyordu konuşmasına: “Sorun erkeklerden kaynaklanıyor! Erkek, kadına ev işlerinde destek olmak zorundadır. Aradan geçen zamanda Gülzade önce işinden ayrılmak durumda kalır, sonra eve kapanır, Burhan’ın isteklerini yerine getirmekle sınırlı bir yaşam üstlenir ve bir gün: “Gülzade’yi başındaki türbanla gördüklerinde ilk olarak annesinin dudakları uçuklayacaktı.” (S: 54)
Gülşen’in yaşamından anlatılanlara yazar bireşim özelliği verir; sav-karşısav-bireşim. Yazarın, kişiler üzerinden anlatımlarında yargılamada bulunmadığını ya da doğrudan bir yargılama içinde olmadığını bir kez daha belirtelim. Sorguladığı dürüst, namuslu, insana yakışan bir yaşamdır ama eleştiride bulunduklarına Gülşen de düşecek!
Kitabın ilginç kişileri var; bunlardan biri Kayınvalde Süheyle Hanım şöyle der Gülşen’le ilgili olarak: “Beceriksiz! Sesi güzel, fiziği fena sayılmaz; fakat elbisesi çok kötü!” (S: 40) Gülşen’in yaşamının kilit sözü olacaktır bu konuşmalar. Kadri TRT’de çalışan aydın bir insandır: “...Onu yaşamındaki diğer insanlara göre daha farklı diye seçmişti. Kendisine itiraf etmeliydi artık; nişanlılık döneminde Kadri’de gördüğü bazı tuhaf davranışları görmezden gelmişti. (...) Ancak ona tuhaf gelen şey, benzer kabalığın şimdi kendisi için yapılmasıydı.” Bunu anladığı an Gülşen kendisine soracaktır: “Peki bir hata yapıyorsa bu aşamada düzeltilmesi mümkün müydü? Ama olmalıydı; her yanlışın bir doğrusu olmalıydı.” (S: 47) Burada SÜHEYLA HANIM’LA TANIŞMA bölümünün kilit sözüne dönelim: “İlk tanışmalardaki anahtar bilgiler yok sayıldığında, sonrasında bunun bedeli ödenir miydi?” (S: 40)
Buradan sonrasını kitabı okuyacaklara bırakalım.
Kafesteki Kalp için geleneklerin ama özellikle çağını doldurmuş, gelişen yaşam koşulları içinde artık anlamsızlaşmış bulunan geleneklerin eleştirisinin yapıldığı söylenebilir. Bunların başında kız çocuklarına karşı yapılan ayrım ve baskıcı tutum vardır. Bu yaklaşımın erkekleri de nasıl tutsak aldığını iyi bir biçimde göstermiştir.
Sözece (aforizma) neredeyse her bölümün açılış sözü yapılmış ve her biri üzerine deneme yazılacak güzellikte sözlerdir. Birkaç örnek sözece kitaptan:
“ Gözler hiç susmazdı... Eğer karşısında onu alt üst edebilecek bir benzerliğe hayretle bakıyorsa...” (S: 35)
“Davullar hep coşturmazdı, bazen de yürek burkardı.” (S: 48)
Ya şu sözeceye ne demeli:
“Her canlı için ayrı bir tanımlamaydı doğa. Yağmurun öpücükleri neler anlatmamıştı ki o gün ona?” (S: 72)
Kitabın açar sözlerinden bir başkası: “Aynalar her zaman doğruyu söyler miydi?” (S: 90) MERİÇ ve CEMAL AMCA, Gülşen’in yaşamında özel yeri olan kitabın iki olumlu kahramanıdır ama özellikle Cemal Amca, Gülşen’in yaşamında ulaşılan olumluluğun öznesidir. Gülşen yaşadıklarını sorguladığında Cemal Amcanın sözlerini anımsayacaktır. Uzun bir alıntı olmakla birlikte, deneme tanında, özellikle iyi-kötü karşılaştırması, kitabın tat alınarak okunan bölümlerinden. Bu iyi örneği yazarın izniyle okurla paylaşalım: “Hayat, iyiliklerle kötülüklerin karışımından oluşur demiştim ya! Bir toprak yol ve bu yolda gömülü pek çok tohum düşün. Hayattaki iyi şeyler bu tohumlara benzer; toprağın altında saklıdır; yeşerip filizlenene kadar görünmezler. Bunlar dostluklar ya da fırsatlar şeklinde olabilir. Hak ettiğinde yeşerip tek tek yoluna çıkarlar. Fırsatları anlamak ve değerlendirmek başlı başına zor bir iştir. Kimileri bunları yok sayar! Çünkü bunu değerlendirecek deneyimi ve cesareti yoktur. Sonra da pişman olur.” (S: 117) Kötü örnektense kısa bir bölüm: “Kötülükler ise iyi şeylerin elbiselerini giyerek yoluna çıkarlar. Onların kötü olduğunu ilk bakışta anlamak her zaman mümkün olmayabilir! Onlar gerçeğine çok benzeyen yapma bitkiler gibidir...” (S: 117)     
Kafesteki Kalp yazarın ilk romanı olmakla birlikte, ilk romanında ulaştığı başarıdan nasıl güçlü bir yazar karşısında bulunduğumuzu çıkarabiliriz. Yazarı kutlarken nice yapıtların gelmesini diliyoruz. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder