BİR YAZAR-BİR KİTAP
Yıllardan beri katıldığı şiir ve öykü yarışmalarında sayısız ödüller kazanan ve yapıtları pek çok dergide yayınlanan Kezban Şahin TAYSUN, üretken, başarılı ve etkileyici bir yazar! 2013de Potkal Kitap tarafından yayınlanan “KAFESTEKİ KALP” isimli ilk romanıyla okurların büyük beğenisini kazandı, yazın dünyasından çok olumlu tepkiler aldı. 2014 yılında da ilk öykü kitabı “AYNADAKİ GÖZ” Yitik Ülke Yayınları arasında çıktı. On beş öyküden oluşan 120 sayfalık bu kitabı bir solukta okudum. Çok etkilendim, çok beğendim. Aşağıda kısa alıntılarla tanıtmaya çalıştığım bu öykü kitabını tüm okurların da beğeneceğine inanıyorum. Keyifli okumalar…

                                                AYNADAKİ GÖZ 
Bir yanda, “Birbirlerini çok çabuk kıran ama kolay onaramayan, yaşamlarını aralarındaki o gergin zeminde, bir buzlu camın iki yanındaymışçasına birbirlerini duymadan, yaşamı küskün sürdüren, belleklerindeki dağınık bağlantılarla bilinmez diyarlara göçüp duran”  yaşlı eşler…

Okurken bir anda umutsuzluk, karamsarlık kaplayacak yüreğinizi, belki bunalacaksınız.

Ama diğer yanda, “Birbirlerine huzurlu ve dingin bir yaşamı gülümseyerek sunan, sevgi saygı ve paylaşımla, her daim birbirlerinin yanı başında olan, varlığını çoğaltan, değer bilir, erdemli”  eşler… Bir anda umudun, mutluluğun, huzurun büyüsü rahatlatacak sizi.

Sonra yeniden öykü kahramanlarının yaşadıkları başarısızlıklar, pişmanlıklar,  karamsarlıklar, umutsuzluklar ve mutsuzluklar karşısında girdiğiniz o bunaltan ruh hali…

İnce sislerin tel olup ruhunu deldiği o soğuk gün, kadınlığını, onurunu ve umutlarını ortalığa saçılmış gibi hissetti. Derin bir boşluk hissi içini kapladı, sessizliğin sesinden ürperdi. Kayıp vicdanların sahiplerinin, içinde hiçbir sevgi ışıltısı olmayan çıplak gözleri karşısında, kimsenin görmediği silik bir gölgeye dönüştü. Yaşama dair düşleri, üzerine tuz dökülen bir salyangoz gibi eriyip gitti…”

 “Yaşanmayan, yorgun veya kaçırılan anlar, dünyanın dönüşüne uyum sağlayamadan yitip giden zamanlar… Pişmanlıklarla dolu hayat! Zamanında yaşanmayanların, bir gün ve en savunmasız anında bir hançere dönüşüp insanın yüreğine saplanması... Umutların havada asılı kalması… Aynadaki sevdiğinin gözlerinden yansıyan bir çöl ve az suyla yetinmesi gereken bir kaktüs…”

Ayrılığa, mutsuzluğa mahkûm bir sevdalının iç burkan seslenişleri:

“Aşk; ruhumda binlerce cam kırığına dönüştü ve tüm organlarıma battı. En çok da yüreğime… Kimse görmüyordu ki ben oracıkta can çekişiyordum. Kışta kalmış, yapraklarını dökmüş, çıplak ve yalnız bir ağaç gibi hissettim kendimi. Ruhum üşüyordu.”

 Yazar, karanlıklardan aydınlıklara çıkmanın, okuyucuyu yeniden umuda, huzura ulaştırmanın yolunu buluyor. Nasıl mı? Aşağıdaki kısa alıntıları okuduğunuzda bunu hemen duyumsadınız değil mi?  

“Sevgiye susamış ama güçlü, kararlı ve cesaretli kadın! O yabancı gözler ruhuna girip yüreğinde ışıldadığında çok mutluydu. Yanlışı geçmişin sayfaları arasında bırakan, hatalarını görebilen, sadece kendine inanan, yalnız ama onurlu kadın…  Deneyimlerinin sesini duyan, karşısına çıkan fırsatları algılayabilen, kendisine sunulan sevgiye misliyle karşılık vermeye çalışan ve her şeye rağmen aşka inanan kadın… Ilık bir rüzgârın yanağını öpüp kaçtığını hissetti. Gözlerinde aniden beliren umut penceresini sonuna dek araladı. Mutluluk; dertlerin kapattığı perdeden içeri sızan ışık, bir hayalin gerçek olması, bir kelebeğin kanadında gökyüzüne açılmak…”

“Yaşamın karmaşası içinde görmezden geldiğimiz, başvurmadığımız yüreğimizdeki ışığı ve belleğimizdeki hoş anları harekete geçirebiliriz, zamanı yakalayabiliriz. Evrenin sonsuzluğunda karanlık bir nokta olmaktan çıkmayı başarabiliriz. Aydınlığın bir parçası olabiliriz, yarattığımız değişimlerle bir ışığa dönüşebiliriz.”

Doğa tutkunu yazar, Ziraat Fakültesi mezunu olmanın bilinci ve avantajıyla çevreci öyküsünde de okuyucuyu mest ediyor:

“Rüzgâr önüne ne geçerse alıp götürüyor. Birkaç cılız ot ona direniyor. Sonunda otların çığğını rüzgârın ıslığı bastırıyor. Ya sen? Tüm olanlara her zaman seyirci kalmış olan sen! Seyrettiğin şey; yavaş yavaş kanından çekilen yaşam ve teslim olduğun kaderin! Gelecek yiyen bir canavar olan savurganlıktan vazgeç! Doğaya duyduğun saygıyı; ondan aldığını ona özenle iade ederek göster! Doğanın dengesini bozma! Kucaklaş doğayla!”

“Yeşil mantolu dağların, bu görkemli eserin oluşmasına katkı sağlayan, doğayı şekillendiren doğanın fırçaları; rüzgâr, yağmur, kar, küçük canlılar… Özlediğimiz; canlıları doyunca ıslık çalan bir doğa… Su sesi, böcek kıpırtısı, toprak kokusu ve gelinciklerin dansı, ağustos böceklerinin şarkıları… Şırıltısıyla ve cıvıltısıyla yaşamın sesinin göğe değmesi… Yaşamın izini bulmak… Yaşamın sesini duymak… Mevsiminde yağan yağmura, zamanında esen rüzgâra teşekkür…”

 Hacı Bektaş Veli’nin sözleri gibi: “Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu!” Gerçekten de ne mutlu Kezban Şahin TAYSUN’a! Günümüzde hortlatılmak istenen karanlık düşüncelere, ışık saçan düşünceleriyle karşı koyduğu, geriletmeye çabaladığı için…

                                        Zekeriya YAVUZ

GÜNCEL SANAT Kültür Sanat  Edebiyat Dergisi  sayı:31 Temmuz-Ağustos 2014